İsm-i Azam ile dua
Hadisi şeriflerde belirtildiğine göre, Allah-u Teâlâ İsm-i Âzam ile O’na dua edildiği zaman kabul eder. İstenildiği zaman verir. Bazı hadis-i şeriflerde İsm-i Âzam açıkça açıklanmasa da ona işaret edilmiştir
Hadisi şeriflerde belirtildiğine göre, Allah-u Teâlâ İsm-i Âzam ile O'na dua edildiği zaman kabul eder. İstenildiği zaman verir. Bazı hadis-i şeriflerde İsm-i Âzam açıkça açıklanmasa da ona işaret edilmiştir:
Büreyde'den (radiyallahu anh);
"Peygamber (sallallahu aleyhi ve âlihi) bir adamın, 'Allah'ım! Şehâdet ederim ki, şüphesiz Sen, Senden başka hiçbir tanrı olmayan Allah'sın. Doğurmayan, doğrulmayan, hiç kimsede dengi olmayan Bir'sin, Samed'sin. (İşte böyle diyerek) Senden istiyorum' dediğini duydu ve, 'Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki o, Allah'ın İsm-i Âzam'ı ile niyaz etmiştir ki, onunla dua edildiği zaman Allah kabul eder. Onunla istendiği zaman verir' buyurdu."
Enes'den; "Bir adam namaz kıldı ve sonra şöyle dedi: 'Şu dua ile Senden istiyorum: Hamd Sana mahsustur. Senden başka hiçbir ilah yoktur. Mennân Sensin. Göklerin, yerin yaratıcısı da Sensin. Celâl ve ikram sahibi de Sensin, ey Hay ve Kayyûm olan (Rabb'im!).'
Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve âlihi) bu duayı işitti ve şöyle buyurdu: 'Ne ile dua ettiğini biliyor musunuz?'
'Allah ve Resûlü daha iyi bilir' dediler.
'Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki o, Allah'a İsm-i Âzam'ı ile dua etmiştir ki, onunla dua edildiğinde (mutlaka) kabul eder, onunla istendiğinde verir› buyurdu."
Peygamber Efendimiz buyuruyor ki:
Allah'ın en büyük ismi (İsm-i Âzam) şu iki âyettedir: Ve ilâhüküm ilâhün vâhid' ile Âl-i İmrân Sûresi'nin başı olan, 'Elif lâm mîm. Allahü lâ ilâhe illâ hüvel Hayyu'l-Kayyüm."
Enes'den; "Peygamber (sallallahu aleyhi ve âlihi) Âişe'nin yanına girdi. Âişe ona dedi ki: 'Babam annem Sana feda olsun Ey Allah Resûlü! Allah'ın kendisiyle O'na dua edildiği zaman kabul ettiği, kendisiyle istenildiği zaman verdiği İsm-i Âzam'ını bana öğret!'
Peygamber (sallallahu aleyhi ve âlihi) onu öğretmekten kaçındı. Sonra Âişe kalktı, abdest aldı ve şöyle dedi: 'Allah'ım, bildiğim, bilmediğim bütün hayrı Senden dilerim. Kendisiyle Sana dua edildiği zaman, kabul ettiğin, kendisiyle Senden istenildiği zaman verdiğin o İsm-i Âzam'ınla Senden isterim.'
Bunun üzerine Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve âlihi), 'O büyük isim bunların içindedir' buyurdu."
Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: "Kendisiyle dua edildiği zaman kabul ettiği Allah'ın İsm-i Âzam'ı şu üç sûrededir: Bakara, Âl-i İmrân ve Tâhâ."
Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: "Allah'ım! Senden, temiz, güzel ve mübarek ve en sevdiğin o İsm-i Âzam'ınla diliyorum ki, onunla Sana yalvarıldığı zaman, kabul edersin; onunla Senden bir şey istenildiği zaman verirsin.
Onunla Senden esirgenme istendiğinde esirgersin. Onunla Senden sıkıntıların giderilmesi istendiğinde, giderirsin."
Yine bir gün Âişe'ye hitaben şöyle buyurdu: "Ey Âişe! Allah'ın Bana, kendisiyle dua edildiği zaman kabul ettiği o büyük ismini (İsm-i Âzam'ı) öğrettiğini biliyor musun?"
"Babam annem Sana feda olsun, ne olur onu bana öğret, ey Allah Resûlü!" dedim.
"O sana gerekmez" dedi.
Bunun üzerine çekildim, biraz oturdum ve sonra yanına gidip başını öptüm ve, "Ne olur ey Allah Resûlü, onu bana öğret!" dedim.
"Onu sana öğretmem gerekmez. Onunla dünyalık bir şey iste men de sana gerekmez" buyurdu.
Ben de kalkıp abdest aldım, iki rekât namaz kıldım ve şöyle dua ettim: "Allah'ım! Sana Allah diye dua ediyorum, Rahmân diye dua ediyorum, el-Berr, er-Rahîm diyerek dua ediyorum. Bildiğim ve bilmediğim en güzel isimlerinle yalvarıyorum. Beni bağışlamanı ve esirgemeni istiyorum."
Baktım ki Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve âlihi) gülüyor. Ardından şöyle buyurdu: "İşte o, şimdi ettiğin duadaki isimlerin içindedir.
Duası kabul olunanlar
Yatağa abdestli olarak yatıp, uyku basıncaya dek Allah’ı zikrederek, uyuyup gecenin herhangi bir saatinde kalkıp dua edenin duası
Yatağa abdestli olarak yatıp, uyku basıncaya dek Allah'ı zikrederek, uyuyup gecenin herhangi bir saatinde kalkıp dua edenin duası:
Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: Kim yatağına abdestli olarak yatıp uyku basıncaya dek Allah'ı zikrederse, gecenin herhangi bir saatinde kalkıp Allah'tan gerek dünya ve gerekse âhirete ait ne isterse Allah mutlaka ona istediğini verir."
Mü'minlerin cemaat hâlinde ettikleri dua:
Ebû Hâlid, rivâyet eder: "Ebû Abdullah (Ca'fer es-Sâdık aleyhisselâm) şöyle buyurdu: "Kırk kişilik grup bir araya gelip Allah Azze ve Celle'ye bir meselede dua ederlerse, Allah mutlaka onların dualarına icâbet eder. Eğer kırk kişi değillerse, o zaman dört kişi on kere Allah'a dua etsinler, bu takdirde Allah dualarını kabul eder. Eğer dört kişi değillerse, o zaman bir kişi kırk kere Allah'a dua etsin, Aziz ve Cebbar olan Allah onun duasına icâbet eder."
Oruçlunun duası, mazlumun duası, âdil hükümdarın duası:
Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: Üç kişi vardır ki, duaları geri çevrilmez: İftar edinceye kadar oruçlu, âdil hükümdar ve mazlumun duası. Allah onun duasını bulutların üstüne çıkarır. Sonunda gök kapıları açılır. Rab Teâlâ şöyle buyurur: Bir müddet sonra olsa bile, sana mutlaka yardım edeceğim."
Ana-babanın evladına ettiği dua, misafirin, yolcunun duası:
Kabul edilmesinde en ufak şüphe bulunmayan üç kişinin duası şunlardır: Mazlumun duası, yolcunun duası ve babanın çocuğuna yaptığı dua."
Hasta olanın ettiği dua:
Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: Bir hastanın yanına girdiğiniz zaman size dua etmesini söyleyin; çünkü onun duası meleklerin duası gibidir."
Kişininim Müslüman kardeşine, gıyabında ettiği dua;
Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: "Kişi Müslüman kardeşine gıyabında dua ederse, melekler, 'Âmin! Aynısı sana da olsun!' derler."
Evladın anne-babasına ettiği dua:
Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: "Allah, kişinin derecesini öylesine yükseltir ki, kişi sonunda şöyle der: 'Bu derece bana nasıl müyesser oldu?' Bunun üzerine Allah, 'Çocuğunun senin için yaptığı dua ile bu dereceye ulaştın' buyurur."
Sefere çıkanın duası:
Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: Biriniz sefere çıkmak istediği zaman Müslüman kardeşlerine selâm versin (onlarla vedalaşıp, onlara dua etsin). Çünkü onlar, dualarına hayır dualarını katarlar."
Hacıların ve umrecilerin duası;
Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: Hacılar ve umreciler Allah'ın elçileridir; dua ettiklerinde kabul eder; mağfiret dilediklerinde onları bağışlar."
Zemzem içilirken edilen dua:
Câbir'den merfû olarak; "Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: Zemzem ne niyetle içilirse onun içindir."
Ayrıca, Safâ ve Merve tepelerinde, Meş'ar-i Haram'da, Müzdelife vakfesinde, Şeytan taşladıktan sonra, Arafat günü Arafat vakfesinde yapılan dualar makbuldür.
Gecenin son üçte birinde, seher vaktinde edilen dualar
Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: “Rabb’imiz her gece gecenin üçte biri kaldığı zaman, dünya semasına iner ve buyurur ki: Yok mu dua eden? (Dua etsin de duasını kabul edeyim). Yok, mu Benden isteyen? (İstesin vereyim). Yok, mu bağışlanmasını isteyen? (Bağışlanma dilesin) Ben de onu bağışlayayım
Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: "Rabb'imiz her gece gecenin üçte biri kaldığı zaman, dünya semasına iner ve buyurur ki: Yok mu dua eden? (Dua etsin de duasını kabul edeyim). Yok, mu Benden isteyen? (İstesin vereyim). Yok, mu bağışlanmasını isteyen? (Bağışlanma dilesin) Ben de onu bağışlayayım."
Ebû Ca'fer (Muhammed Bâkır aleyhisselâm) şöyle buyurdu: Allah Azze ve Celle, mü'min kullarından çokça dua eden her kulunu sever. Seher vaktinden güneşin doğuşuna kadar dua etmeyi sakın terk etmeyin; çünkü gök kapılarının açıldığı, rızıkların taksim edildiği ve büyük ihtiyaçların karşılandığı vakittir."
Ezanla kamet arasında edilen dualar:
Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: Ezanla kâmet arasında yapılan dua geri çevrilmez."
Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: İki (dua) var ki (onlar asla) reddedilmez; ezan vakti yapılan ile düşmanla kıyasıya savaşılıp sıkıntıya düşüldüğü zaman yapılan dua."
"Ve yağmur altında (yapılan dualar)…"
Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: Kulun Rabb'ine en yakın olduğu hâl, secde hâlidir. Onun için (secdede) duayı çoğaltın!"
Rüzgârların estiği, gölgelerin çekildiği, yağmurun yağdığı ve öldürülen bir mü'minin kanının ilk damlasınının yere düştüğü vakitlerde edilen dualar:
Zeyd eş-Şehham, rivâyet eder: "Ebû Abdullah (Ca'fer es-Sâdık alyhisselâm) şöyle buyurdu:
"Şu dört saatte dua etmeye bakın: Rüzgârların estiği, gölgelerin çekildiği, yağmurun yağdığı ve öldürülen bir mü'minin kanının ilk damlasınının yere düştüğü vakitlerde; şüphesiz bu vakitlerde gök kapıları açılır."
Duygulanıldığı, kalbin inceldiği zamanda edilen dualar:
Ebû Basir, rivâyet eder: "Ebû Abdullah (Ca'fer es-Sâdık aleyhisselâm) şöyle buyurdu:
Biriniz inceldiği (duygulandığı) zaman hemen dua etsin. Çünkü kalp ihlaslı (samimi) olmadıkça incelmez (duygusallaşmaz)."
Darda kalmadan ferahlık zamanlarında edilen dualar:
Peygamber Efendimiz buyuruyor ki:
Kim şiddetli ve sıkıntılı hâllerinde duasının kabul edilmesini isteyip sevinç duyarsa, rahatken çok dua etsin!"
Selman-ı Farisî (r.a.) şöyle anlattı: "Bir kul genişlik zamanında Allah'a dua eder ise, kendi başına bir belâ geldiği zaman, melekler yüce Allah'a şöyle yalvarırlar: 'Ey Rabb'imiz, kulun belâya uğradı.'
Ve onun hakkında şefaatçi olurlar. Allah-u Teâlâ dahi, onun şefaatini kabul buyurur.
Amma darda kaldığı zaman dua eder ise ona şöyle cevap gelir: 'Şimdi mi aklına geldi?' Ve ona şefaat etmezler."
Bu mânâyı teyid eden bir âyet-i kerime Firavun'un hikâyesi anlatılırken şöyle geçmiştir: "Şimdi mi (iman ettin)! Hâlbuki daha önce isyan etmiş ve bozgunculardan olmuştun."
Cuma günü edilen dualar ki, duaların kabul olduğu bu vakitler hadislerde bildirilmiştir:
Kesîr b. Abdillah b. Amr b. Avf'dan, o da babasından, o da (Kesîr'in) dedesinden, dedi ki:
"Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: Cuma'da öyle bir ân vardır ki, bir kul o ânda Allah'tan ne isterse onu mutlaka kendisine verir.'
Sordular: 'Ey Allah Resûlü! O ân hangisidir?'
'Namaz kılmaya başlayıp bitinceye kadar geçen ân' buyurdu."
Câbir'den (radiyallahu anh); "Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: Cuma günü, on iki saatten ibarettir; herhangi bir Müslüman (aranan) o âna rastlayıp da Allah'tan bir şey dilerse mutlaka ona dileğini verir. Onu bilhassa ikindiden sonraki saatlerde arayın!"
Zikrullah hâlinde ve Zikrullah’tan sonra edilen dualar
Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: “Kim yatağına abdestli olarak yatıp uyku basıncaya dek Allah’ı zikrederse, gecenin herhangi bir saatinde kalkıp Allah’tan gerek dünya ve gerekse âhirete ait ne isterse Allah mutlaka ona istediğini verir
Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: "Kim yatağına abdestli olarak yatıp uyku basıncaya dek Allah'ı zikrederse, gecenin herhangi bir saatinde kalkıp Allah'tan gerek dünya ve gerekse âhirete ait ne isterse Allah mutlaka ona istediğini verir."
Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: "Abdest alınan yere gidip abdest al! Sonra iki rekât kılıp, Allah'ım! Senden dilerim ve Peygamberimiz ve rahmet Peygamberi olan Muhammed'in (sallallahu aleyhi ve âlihi) hürmetiyle Sana tevessül ederim. Ey Muhammed! İhtiyacımı görmesi için Seninle Rabb'ime yöneldim)' duasını oku ve ondan sonra hâcetin ne ise söylersin."
Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: Şüphesiz Rabb'iniz hayâ sahibidir. Kulu, Kendisine ellerini kaldırırsa, iki elini boş ve hüsrana uğratacak bir şekilde geri çevirmekten hayâ eder."
Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: Kendisiyle dua edildiği zaman kabul ettiği Allah'ın İsm-i Âzam'ı şu üç sûrededir: Bakara, Âl-i İmrân ve Tâhâ."
Cenâb-ı Hakk'ın rahmetinin genişliğini, hazinesinin sonsuzluğunu bilerek, O'ndan isteyerek edilen dualar:
Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: Allah'a kabul edileceğini yakînen bilerek dua edin! Çünkü Allah gafletle yapılan duaları kabul etmez."
Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: Yunus, balığın karnında iken şöyle dua ederdi: 'Lâ ilâhe illâ ente sübhâneke innî küntü minez'z-zâlimîn/Senden başka hiçbir ilah yoktur. Seni noksan sıfatlardan tenzih ederim, ben zâlimlerden oldum).' Kim bu duayı ederse (duası) muhakkak kabul olur."
Allah'ın, Âdem'i (a.s.) yeryüzüne indirdiğinde ettiği dua ile edilen dua: "Peygamber Efendimiz buyuruyor ki:
"Allah, Âdem'i yeryüzüne indirdiği zaman Kâbe'ye doğru durdu ve iki rekât namaz kıldı. Allah ona şu duayı ilham etti:
'Allah'ım! Sen benim gizlimi ve açığımı biliyorsun. Mazeretimi kabul et! Hâcetimi biliyorsun, dileğimi ver! İçimdekini de biliyorsun, günahımı bağışla! Allah'ım! Senden kalbimi dolduracak iman, sâdık bir yakîn dilerim ki, böylece benim için yazıp takdir ettiğin şeyin isâbet edeceğini bileyim. Benim için taksim ettiğin şeye de râzı olayım.'
Allah ona şunu vahyetti: Ey Âdem! Tevbeni kabul ettim, günahını bağışladım. Bana önemli bir işinde kim bu duayı ederse onu mutlaka kabul ederim, onu bağışlarım ve ona kâfi gelirim. Şeytan'ı ondan uzaklaştırırım. Her tâcirin ardından onu kazançlı kılarım. Dünya ona ister istemez yönelir."
Kırk kere edilen dua:
Ebû Abdullah (Ca'fer es-Sâdık aleyhisselâm) şöyle buyurdu: Kırk kişilik grup bir araya gelip Allah Azze ve Celle'ye bir meselede dua ederlerse, Allah mutlaka onların dualarına icâbet eder. Eğer kırk kişi değillerse, o zaman dört kişi on kere Allah'a dua etsinler, bu takdirde Allah dualarını kabul eder. Eğer dört kişi değillerse, o zaman bir kişi kırk kere Allah'a dua etsin, Aziz ve Cabbar olan Allah onun duasına icâbet eder."
Farz namazların ardından ve gecenin son kısmında edilen dualar: Ebû Ümâme'den (radiyallahu anh);
"Denildi ki: 'Ey Allah Resûlü! Hangi dua daha fazla kabûle şayandır?'
'Gecenin son kısmının ortasında ve farz namazın ardından yapılan dualar' buyurdu."
Ebû Abdullah (Ca'fer es-Sâdık aleyhisselâm) şöyle buyurdu: Dua şu dört yerde kabul edilir: Vitir namazında, sabah namazından sonra, öğlen namazından sonra ve akşam namazından sonra.
Duanın kabulünün gecikmesi
Ahmed b. Muhammed b. Ebû Nasr, rivâyet eder: Ebû'l-Hasan'a (Ali b. Mûsâ aleyhisselâm) dedim ki: "Sana feda olayım, şu kadar senedir bir ihtiyacım için dua ettim. Duamın kabulünün gecikmesinden dolayı kalbime bir kuşku girdi
Ahmed b. Muhammed b. Ebû Nasr, rivâyet eder: Ebû'l-Hasan'a (Ali b. Mûsâ aleyhisselâm) dedim ki: "Sana feda olayım, şu kadar senedir bir ihtiyacım için dua ettim. Duamın kabulünün gecikmesinden dolayı kalbime bir kuşku girdi."
Dedi ki: "Ey Ahmed! Sakın Şeytan'a uyma! Senin Allah'ın rahmetinden ümidini kesmen için seni etkileyecek bir fırsatı ona tanıma. Ebû Ca'fer (Muhammed Bâkır aleyhisselâm), 'Mü'min Allah Azze ve Celle'den bir ihtiyacının karşılanmasını ister, bu isteğinin karşılığı geciktirirlir. Bunun nedeni, sesinin sevilmesi ve ağlayışının duyulmak istenmesidir' derdi."
Sonra şöyle dedi: "Allah'a yemin ederim ki, Allah Azze ve Celle'nin bu dünya ile ilgili olarak mü'minlerin isteklerinden geciktirdiği şeyler, onlara çabuk verdiği şeylerden daha hayırlıdır. Dünya nedir ki!"
Ebû Ca'fer ( a.s.) şöyle derdi:
"Mü'min zorlukta nasıl dua ediyorsa, rahat olduğu zaman da öyle dua etmelidir. Kendisine verildiği zaman durgunlaşmamalıdır (usanmamalıdır). Dua etmekten usanmayın çünkü dua, Allah Azze ve Celle katında yüksek bir makama sahiptir. Sabret, helal rızık ara, akrabalık bağlarını gözet. İnsanların gizliliklerini ortaya çıkarmaya çalışma.
Biz, Ehl-i Beyt, bizimle ilişkilerini kesenlerle bağlarımızı sürdürürüz. Bize kötülük edene iyilik ederiz. Bunda Allah'a yemin ederim ki, güzel bir âkıbet görüyoruz. Dünyada nimete sahip olan kimse, bir şey istediğinde ve kendisine verildiğinde, istediğinden başka bir şey ister ve sahip olduğu nimeti küçük görür. Hiçbir şey onu doyurmaz.
Nimetler çoğaldığı zaman, bu durum gözetmesi farz olan haklardan ötürü ve dolayısıyla çıkabilecek fitneden ötürü Müslüman insan için tehlikelidir. Sana bir şey söylesem, bu hususta bana güvenecek misin?"
Dedim ki: "Sana feda olayım, senin sözüne güvenemeyeceksem kime güveneceğim? Sen Allah'ın kulları arasındaki hüccetsin."
Dedi ki:" O zaman Allah'a daha çok güven. Çünkü sen Allah'ın bir sözüyle karşı karşıyasın. Allah şöyle buyurmuyor mu:
'Kullarım Sana, Beni sorduğunda (söyle onlara): Ben çok yakınım. Bana dua ettiği vakit dua edenin dileğine karşılık veririm.'
'De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin!'
'Allah ise size katından bir mağfiret ve bir lutuf vaad eder.'
Başkasından daha çok Allah Azze ve Celle'ye güven. İçinizden hayırdan başka bir şey geçirmeyin. Çünkü siz bağışlanacaksınız."
Bir başka sebep ise Cenâb-ı Hakk'ın mü'min kulunun yalvarmasından hoşlanmasıdır:
Abdullah b. Mugire birden çok ashab aracılığıyla rivâyet eder: Ebû Abdullah (Ca'fer es-Sâdık aleyhisselâm) şöyle buyurdu:
"Allah'ın veli bir kulu, Allah Azze ve Celle'ye bir hususta dua eder ve duası kabul görür, isâbet eder. Allah onun üzerine vekil kılınan meleğe şöyle der: 'Kulumun ihtiyacını ver ama acele etme. Çünkü Ben onun çağrısını ve sesini duymak istiyorum.'
Allah'ın düşmanı kulda bir işle ilgili olarak Allah Azze ve Celle'ye dua eder, duası kabul görür isâbet eder. Allah onun üzerine vekil kılınan meleğe şöyle der: 'Kulumun ihtiyacını karşıla acele ver. Çünkü onun çağrısını ve sesini duymak istemiyorum.'
İnsanlar da, 'Buna Allah katında değerli oluşundan dolayı verildi. Buna da değersizliğinden dolayı verilmedi' derler."
Bir başka sebebi ise, Cenâb-ı Hakk'ın mü'min kuluna, ettiği duaların karşılığında âhireti için sevap bahşetmek istemesidir:
İshak b. Ammar, rivâyet eder: Ebû Abdullah (Ca'fer es-Sâdık aleyhisselâm) şöyle buyurdu: "Mü'min kul ihtiyacı için Allah Azze ve Celle'ye dua eder. Allah Azze ve Celle, 'Duasının kabülünü geciktirin' der. Çünkü sesini ve dua edişini özler.
Kıyâmet Günü, Allah Azze ve Celle der ki: 'Kulum! Bana dua ettin Bende senin duanın karşılığını ve şu şu sevabını geciktirdim. Yine Bana dua ettin, duanın karşılığını ve şu şu sevabını geciktirdim.'
Mü'min Kıyâmet Günü aldığı güzel sevaptan dolayı, dünyada hiçbir duasının kabul edilmiş olmamasını temenni eder."
Mü'min kul Allah dua edip, yalvardığında ne olursa olsun Allah'ın ihsanından mutlaka bir karşılık bulur:
İbn Kaddah, rivâyet eder: Ebû Abdullah (Ca'fer es-Sâdık alehisselâm) şöyle buyurdu:
"Kul elini Aziz ve Cabbar olan Allah'a açınca, Allah Azze ve Celle, o eli boş çevirmekten hayâ eder. Mutlaka ona rahmetinin lutfundan dilediğini koyar. Bu yüzden biriniz dua ettiği zaman, elini yüzüne ve başına sürmedikçe geri çevirmesin."
Yada Cenâb-ı Hakk lutfu ve ihsanıyla kulundan ettiği dualara karşılık olarak, bir kötülüğü uzaklaştırır:
Ubâde b. Samit (r.a.), rivâyet etmiştir: "Dünyada hiçbir Müslüman yoktur ki, Allah'a dua etsin de, Allah ona dilediğini vermesin veya duasına karşılık bir kötülüğü ondan uzaklaştırmasın."
Yanında bulunanlardan biri, "Öyleyse biz çok dua ederiz" dedi. Resûl-i Ekrem de, "Allah'ın ihsanı daha çoktur" buyurdu.
Başka bir rivâyette Tirmizî'de, "Veya o kimse için dilediğinin bir katı sevap verir" cümlesi eklenmiştir. Dua etmek her hâlükârda mü'min için hayırdır:
Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: "Size, düşmanlarınızdan kurtaracak ya da rızkınızı bollaştıracak bir şey bildireyim mi? Gece-gündüz Allah'a dua edersiniz (işte o size bunları sağlar). Çünkü dua mü'minin silahıdır."
Dua ibadetin ta kendisidir
Bir insanın beyni hayatî fonksiyonlarını kaybettiğinde, yani beyin ölümü gerçekleştiğinde o insanın yaşaması imkânsızdır
Bir insanın beyni hayatî fonksiyonlarını kaybettiğinde, yani beyin ölümü gerçekleştiğinde o insanın yaşaması imkânsızdır.
Bir insanın yaşaması için beyin nasıl bir hayatî önem taşıyorsa, ibâdetlerde de dua o hayatî fonksiyonu taşır. Vücut için baş ne ise, ibâdetlerde de dua o önemdedir.
Allah'a yönelmedikten, Allah için yapılmadıktan sonra yapılanlara ibâdet denmez. Dua Allah'ı zikirdir. Duayla, zikirle kul Allah'a yönelir. İbâdetlerin özüde zikirdir.
Mü'min,Cenâb-ı Hakk'ın, "Göklerde ve yerde bulunan herkes, O'ndan ister. O, her ân yaratma hâlindedir."
"(Onlar mı hayırlı) yoksa darda kalana, Kendisine yalvardığı zaman karşılık veren ve (başındaki) sıkıntıyı gideren, sizi yeryüzünün hâkimleri kılan mı? Allah'tan başka bir tanrı mı var! Ne kadar da kıt düşünüyorsunuz" buyurduğu âyetlerden haberdârdır.
Bilir ki, Allah'tan başka yönelecek, gerçek mânâda yardım istenilecek kimse yoktur. O mutlak mülkün sahibi, mutlak hükümdar, tek olan Allah'tır. Kulun tevhid hakikatinin farkında olarak Yaratanına yönelmesi, tek olan Allah'ın karşısında âcizliğini itiraf ederek, O'nun güzel isimlerini anarak istemesi, Rabbini zikretmesi nedeniyle dua Allah katında çok önemli bir yere sahiptir.
Cenâb-ı Hakk Kur'ân-ı Kerim'de; "(Resûlüm!) De ki: Kulluk ve yalvarmanız/duanız olmasa, Rabb'im size ne diye değer versin?" buyurdu.
Duanın Allah katında önemini anlatan birçok hadis-i şerifte mevcuttur. Onlardan bazılarını aktaralım:
Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: "Allah katında, duadan daha değerli bir şey yoktur."
Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: Allah'ın lutuf ve ihsanından isteyin! Çünkü Allah Kendisinden istenmesinden hoşlanır. En faziletli ibâdet, (dua edip) sıkıntının giderilmesini beklemektir."
Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: Sizden biri Rabb'inden bütün ihtiyaçlarını istesin; hatta pabucunun kopan kayışını bile istesin."
Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: "Allah, kendisinden istemeyene gazap eder."
Dua Allah katında bu kadar önemli bir yere sahip iken mü'mine düşen vazife ne istediğini çok iyi bilmesidir. Cenâb-ı Hakk Kur'ânı Kerim'de;
"Hiçbir kimse yok ki, ölümü Allah'ın iznine bağlı olmasın. (Ölüm), belli bir süreye göre yazılmıştır. Her kim, dünya nimetini isterse, kendisine ondan veririz; kim de âhiret sevabını isterse, ona da bundan veririz. Biz şükredenleri mükâfatlandıracağız."
"Hac ibâdetlerinizi bitirince, babalarınızı andığınız gibi, hatta ondan daha kuvvetli bir şekilde Allah'ı anın. İnsanlardan öyleleri var ki,'Ey Rabb'imiz! Bize dünyada ver' derler. Böyle kimselerin âhiretten hiç nasibi yoktur."
"Onlardan bir kısmı da,'Ey Rabb'imiz! Bize dünyada da iyilik ver, âhirette de iyilik ver. Bizi Cehennem azabından koru!' derler."
"İşte onlar için, kazandıklarından büyük bir nasip vardır. (Şüphesiz) Allah'ın hesabı çok süratlidir" buyurdu.
Peygamber Efendimiz(s.a.a.) buyuruyor ki: Dua ibadetin ta kendisidir."
Sonra, "Bana dua edin ki duanızı kabul edeyim, Bana ibâdet etmeyi kendilerine yediremeyenler, ileride Cehennem'e alçaltılmış olarak girecektir" meâlindeki âyeti okudu.
Ashâbı, "Rabb'imiz yakın mıdır ki ona gizlice yalvaralım? Uzak mıdır ki O'na yüksek sesle dua edelim?" diye sordu.
Bunun üzerine, "Kullarım Sana, Beni sorarlarsa (de ki:) Ben çok yakınım; Bana dua ettiğinde dua edenin duasını kabul ederim" meâlindeki âyeti indi.
Bakara Sûresi'nde geçen bu âyet-i kerimenin tamamı şöyledir: "Kullarım Sana, Beni sorduğunda (söyle onlara): Ben çok yakınım; Bana dua ettiği vakit dua edenin dileğine karşılık veririm. O hâlde (kullarım da) Benim davetime uysunlar/icâbet etsinler ve Bana inansınlar ki doğru yolu bulalar."
Gavsü'l-Âzam Abdulkadir Geylani Hazretleri, "Gunyetü't-Tâlibîn" adlı eserinde, bu âyetin tefsirinde, icâbetin mânâsı olarak şunları yazmaktadır:
"İcâbet, Allah katından karşılıksız ihsandır, kuldan ise… O'nun emrine itaattır."
Cenâb-ı Hakk şöyle buyuruyor: "Bana dua ettiği vakit dua edenin dileğine karşılık veririm."
"Bana dua edin, kabul edeyim."
Müyessir b. Abdulaziz rivâyet eder; "Ebû Abdullah (Ca'fer es-Sâdık aleyhisselâm) bana dedi ki:
"Ey Müyessir! Dua et ve her şey bitmiştir deme. Çünkü Allah Azze ve Celle katında bir menzil vardır ki, oraya ancak istemekle ulaşılır. Bir kul ağzını kapatır ve bir şey istemezse, ona bir şey verilmez. İste sana verilsin. Ey Müyessir! Çalınan hiçbir kapı yoktur ki, sahibine açılması beklenmesin."
"Bazıları dua ettikleri hâlde dualarına neden karşılık bulamazlar?" gibi sorulara cevap olarak Gavsü'l-Âzam Abdulkadir Geylani Hazretleri, "Gunyetü't-Tâlibîn" adlı eserinde, büyüklerin sözlerini aktarmıştır:
"Bazısı şöyle demiştir: 'Burada duadan murat taat olup icabetten murat ise… sevaptır.'
Bu mânâya göre, Allah-u Teâlâ bize şöyle anlatmak ister: 'Bana itaat ettiği zaman, dua edenin duasına s